2 Haziran 2010 Çarşamba

Modern Zaman Edebiyatı


Öncelikle ten rengi gömleğiyle tezat oluşturan bir başkan düşünün. Gözleri de kırmızı kadife kravatıyla tezat içinde olsun. Kravatı mat ve mağrur , gözleri öfkeli ve yorgun bir tonda olsun. Tam şu anda yüksek ateşle kaynatıldıktan sonra soğutulmuş aşırı sağlıklı suyundan bir yudum aldı ve yaklaşık 5 dakika sonra insanların karşısına çıkacak. Bu kez yüzünde patlayan flaşlar, saniye saniye kayıt yapan kamera veya ses kaydediciler olmayacak. Elinde hazır bir metin yok, doğaçlama konuşacak. Konuşacak ve tekrar kulise dönecek,sonra bekleyecek. Konuşmasının kulaktan kulağa nasıl yayıldığını izleyecek. Burası Manhattan.

Başkanın bir duvar ötesinde yaklaşık yüz bin insan olsun.Üç yıl kadar önce ‘Umut’ diye çığlık atan , şimdi ise ‘İbne’ diye haykıran çok sayıda insan. Suratlarından taşan duyguya sıfat vermek niyetindeysek ; öfke diyelim.

Yüzler farklı olsa da aynı standart kıyafetleri giyen başka bir yüz bin kişi de bundan 2 gün önce farklı bir meydanda bir araya geldi ve şaşkınlık içinde bir süre Başkan’ı dinlediler. Sonra birbirlerine baktılar ve kafalarının üzerinde saydam soru işaretleri ile evlerine döndüler. Televizyonlarına. Suratlarından taşan duyguya sıfat vermek niyetindeysek ; belirsizlik diyelim. Mississippi’de sadece dört dolarlık malzeme ile yemek yapmayı konu alan bir kadın kuşağı programının son 15 dakikasına yetiştiler. Program sonrası ekran karardı ve son iki gündür yayın yok. Çünkü artık dolar yok. Çünkü yaklaşık 1 saat önce iyi giyimli bir hatip, ki biz ona Başkan diyoruz , artık para kullanılmayacağını açıkladı.

Galiz küfürler savuran kalabalığın ortasında bir genç boğazının kuruduğunu hissediyor ve içgüdüsel olarak kafasını kaldırıp kalabalığın dışındaki su satıcıları ile göz göze geliyor. Dört tarafını kaplayan insan bedenlerini yararak ilerliyor ve kalabalıktan çıkıyor. ’Su’ istediğini söylüyor ve kot pantolonunun cebinden bir traş makinesi çıkarıyor. Bu , herhangi bir spor aleti veya çim biçme makinesi satın aldığınızda eşantiyon olarak verilen traş makinelerinden. Hani şu ‘On dakika içerisinde arasanız sahip olabileceğiniz’ türden. Su satıcısı adam sağ tarafına yığdığı marka logoları kesilmiş pantolonların arkasından gence bakıyor ve traş makinesini alıyor. Karşılığında bir şişe su veriyor. Bu, adamın son iki günde sattığı 57.şişe. Mississippi’de konuşma yapılırken büyük bir su şirketinin dağıtım kamyonunu sürüyor olması tamamıyla hayatını değiştirdi. Artık zengin olabilecek. Tabi bu biraz…farklı. Kimse su için ona para vermiyor. Ama iyi tarafından bakmak gerekir. İstemediği kadar giyecek , yiyecek , kozmetik ürünü ve spor aletine sahip. Su şişesini sıkıca kavrayan genç küfürlerine devam etmek için eski yerine doğru ilerliyor. Kazara çarptığı bir protestocu elindeki afişi düşürüyor ve genç , afişin üzerindeki Benjamin Franklin ile göz göze geliyor. Yeşil banknotun altında kocaman puntolarla ‘Seni Özledik’ yazıyor. Burası yeşilin doğadan çok banknotu imgelediği bir dünya , burası… Amerika.

Mississippi’deki açıklamanın üzerinden henüz 6 saat geçti ama çeşitli eyaletlerde birçok olay patlak verdi. İnsanlar bunu bilmiyor çünkü televizyon yok , internet yok , radyo yok. İnsanların bir kısmı her şeyin iyi gittiğini düşünürken geriye kalan kısmı olay hakkında henüz bir fikre sahip değil. Herkes her şeyin kendi evlerinde olduğu gibi sorunsuz olduğunu sanıyor, en azından farzediyor, şimdilik. Oysa ki bu çeyrek günlük süre zarfında bir hayat kadını kendi cinsel organını kesti. Hayatını böyle kazanmayı denedi. İşin garibi, kestiği et parçası için elli yaşlarında bir alıcı bile buldu. Yedi kişilik bir müzik grubu sahip oldukları ekipmanlar karşılığında 2 haftalık yiyecek stokladılar. On altı yaşında bir çocuk son model cep telefonunu üç şişe süt için gözden çıkardı. Sonraki altı saatte ise başka bir grup bir otobüsü kaçırdı ve içindeki yolcularla birlikte takas etmeye teşebbüs etti. Yolculardan birine ait Glock marka tabancadan çıkan kurşunla hayata veda ettiler. Aynı Glock, sahibine bu olaydan 45 dakika kadar sonra pek kullanılmamış bir ayakkabı getirdi. İlerleyen saatlerde 2 sevgili birkaç ekmek için birbirini bıçakladı. Dört kişilik bir aile kendi evcil köpeklerini doğrayıp yedi ve son olarak bir grup uyuşturucu bağımlısı nehirde boğuldu.

Tüm bunlardan habersiz bir Amerikan vatandaşı bahçesinde bira içerek eski savaş günlerini ve ‘O çekik gözlü piçleri’ nasıl hakladığını düşündü. Sonra komşusu elinde kızarmış sosislerle geldi ve birasına talip olduğunu söyledi. Ortak paydada buluştular ve saatlerce sohbet ettiler.

"Yaptığın iş değilsin… Cüzdanındaki para, sırtındaki üniforman ya da sana bugüne kadar değer verilmesini sağlayan diğer özelliklerin. Aslında bunların seninle hiçbir ilgisi yok... Kendini saydam ve her an eriyebilecek bir kar tanesi gibi güzel ve eşsiz mi hissediyorsun? Sen aslında hiçbir şeysin. Çünkü sahip olduğun varlıklar gün gelip sana sahip olmaya başlarlar. Sonra ne mi olur? Önce uyuyamamaya başlarsın. Ardından çevrendeki her şeye yabancılaşmaya...’’*

Bunlar , 2 gün önce Mississippi’de konuşma yapan Başkan’ın sözleri.

Hani devamında ‘’Artık dolar , yen , ruble , dinar , koruna , tenge , lev veya zloti yok. Sahip olmak istediğiniz şeyler için , aslında hiç de ihtiyaç duymadığınız halde satın aldığınız şeylerden feragat edeceksiniz. Zamanla… İyiye gittiğini göreceksiniz… ‘’ dediği konuşma.

Ve şimdi burada , her şeyin başladığı yerden kilometrelerce uzakta , Başkan bir kez daha halkının karşısına çıkıyor. Ona ‘İbne , faşist , yabani yada Amcık suratlı’ diye haykıran halkının karşısına. Büyük bir uğultu var , ama başkan tek bir hareketiyle kalabalığı susturuyor. Hesabını vermesi gereken şiddet dolu 48 saat ve onlarca ölü var. Mikrofon yok , flaşlar veya kameralar da yok. Kalabalığı dikkatle süzdükten sonra yavaşça soyunmaya başlıyor ; herkes şaşkın. Kaliteli ceketinin altından pembe bir deri ceket , bol kesim kadifesinin altından ise yırtık bir kot pantolon çıkıyor.

Ve Başkan ; “Önce teslim olmalısın. Her şeyden önce korkmayı bırakıp, bir gün öleceğini kabullenmelisin. Sadece her şeyi kaybettikten sonra özgür kalabiliriz.”* diyor.

2 yorum: