13 Ocak 2011 Perşembe

film izleyin lan (Çoğunluk)




-Amına koyim. +Küfür etme.

Seren Yüce'nin yazıp yönettiği, Venedik Film Festivali'nden ''Geleceğin Aslanı'' ödülünü kapan muhteşem Türk filmidir.

Uluslararası festivallere ilaveten, başta Altın Portakal olmak üzere hemen hemen bütün yerli festivalleri de kavuran filmin oyuncu kadrosunda Settar Tanrıöğen, Bartu Küçükçağlayan, Esme Madra, Nihal Koldaş ve Erkan Can var.

Hikayenin merkezinde bulunan Mertkan isimli karakter, ailesiyle yaşayan ve babasının şirketinde ''çalışan'' genç bir çocuktur. Bugüne kadar şımartılarak, biraz da baskı altında büyütülmüştür. Bu yüzden de elinden pek iş gelmez. Hoş, pek de umurunda değildir zaten. Babasının lüks otomobiline atlar, arkadaşlarıyla gezer vs. Bütün bunlara rağmen, o ''hayat bana güzel'' prototipine bir türlü uyamaz. Ergenlikle yetişkinlik arasındaki saydam çizgide yürürken, bir takım sorumluluklar tepesine binmeye başlar. Bu da ortaya keyifli bir gözlem hikayesi çıkarır.

Çoğunluk, evvela, çok çok özel bir film. Daha spesifize tanımlarsak da çok çok özel bir Türk filmi. Nasıl ki Kuzey sinemasına özgü ''Kar - Yalnızlık'' ilişkisini Nuri Bilge'nin Uzak filminde gördüğümüzde hafiften burun kıvırdıysak, bu filmi izleyen bir yabancı da aynı hissiyatı tecrübe edebilir. Çünkü çok bizden bir film. Darbe ve terör acılarıyla yetişen bir nesilin çocukları olmak, elbette ki bize özgü bir keder. Kimlik farklılığı paranoyasıyla ürkek hayatlar yaşayan koca koca adamlar (babalar), ılık burjuvaziyi temizliğe gelen fakir kadını yermek zanneden duygusal kadınlar (anneler) ve onların ne hissettiğini dahi bilmeyen imitasyon meyveleri. (çocuklar)

İlkel kabilelere özgü o ataerkil toplum anlayışının sıradan bir Türk ailesinde nasıl değişime uğradığını izlemek hem çok keyifli hem de umut verici. Mesela, bir sahnede, anne evde eşini ve oğlunu beklemektedir. Kapı çalar, baba içeriye girer. Kadın muhabbet etmek maksadıyla adama ''Naber?'' diye sorar. Adam ''İyi'' diyerek geçiştirir. İletişim başlamadan biter. Hemen ardından çocuk içeriye girer. Bu kez çocuk annesine ''Naber?'' der ve bu kez de kadın oğlunu kuru bir ''İyi'' ile geçiştirir. Kuşak çatışmasının, yaşa ve statüye saygının, çakma bir ataerkil anlayışla çarpıştığı bu sahneden sonra aile -her zamanki gibi- hep birlikte akşam yemeğine oturur. Bize de izleyici olarak memnun memnun sırıtmak kalır.

Yönetmen Seren Yüce, Newsweek'e verdiği röportajda bu konuyla ilgili şöyle diyor ;

- Ödül sonrası "Türk toplumunun bir özeleştirisini yapmaya çalıştım" dediniz. Neden bir özeleştiri?
Özeleştiriden kasıt, sağlıklı bir şekilde dönüp kendi içimize bakabilmekti. Ötekileştirmeye meyilli bir toplumuz. Amaç sadece bunu günlük hayattaki akış içinde gösterebilmek, kendimize ayna tutabilmekti. Bunun olup olmadığını seyirci söylemeli, ben değil.

Bana kalsa sabaha kadar överim ama bu güzel işi keşfetmeniz için susuyorum şimdilik, izleyip gelirseniz karşılıklı överiz artık. Oyunculuk, planlar gibi teknik konulara değinmiyorum bile, kadroya bakmanız yeter zira. Hepinize iyi seyirler.

2 yorum:

  1. Bartu'yu (filmdeki adı neydi hatırlayamadım) izlerken "ayyh biri ruh üflesin şu çocuğun içine yeter bee darlandım" dememek için zor tuttum kendimi. Zira insan kendine uzaktan baktığında çok utanıyor. Olmaması gerekeni izliyormuş gibi. "Aaa ama ben o kadar da değilim canım" desek de, detaylardaki benzerlik bile diz çöktürmeye yeter. O kasveti damardan veriyor film izleyiciye. Bu da filmi FİLM yapan bir şey.

    YanıtlaSil
  2. Adam, Canavar Banavar. Seviyoruz gezegencek.

    YanıtlaSil